Ramazan, Rahmet ve Kurtuluş Ayıdır

ramazan-rahmet

Mü­ba­rek ve fa­zi­let­li bir ayın, Kur’an ve oruç ayı­nın sa­adet göl­ge­si üze­ri­mi­ze düş­müş bu­lu­nmak­ta­dır. Bu ay, yü­ce Al­lah’ımı­zın in­san­lı­ğa ar­ma­ğan et­ti­ği şe­ref­li ki­ta­bı­mız Kur’ân-ı Ke­rîm’i in­dir­di­ği ay­dır.

O Kur’ân-ı Ke­rîm ki in­san­lı­ğa şi­fa ve rah­met, me­de­ni­yet­le­re reh­ber­dir. Za­man ve me­kâ­na ör­nek­tir. O Kur’ân-ı Ke­rîm ki müs­lü­man­la­rın ha­yat nu­ru­dur. Gö­ren gö­zü, işi­ten ku­la­ğı ve ça­lı­şan kal­bi­dir. Al­la­h Azî­müş­şan’dan bir ba­ğış, Pey­gam­ber Efen­di­miz’den (s.a.v) bir müj­de­dir.

Evet, Kur’ân-ı Ke­rîm, tav­si­ye, emir ve ya­sak­la­rıy­la gö­nül­le­ri sa­ade­te, hak­ka ve hi­da­ye­te ka­vuş­tur­mak için bu ay­da in­di­ril­miş­tir. Böy­le­si­ne mü­ba­rek bir baş­lan­gı­ca şa­hit­lik eden bu ayın adı, Al­lah in­din­de ra­ma­zan­dır. Ra­ma­zan öy­le bir ay­dır ki, için­de bin aya be­del bir ge­ce olan Ka­dir ge­ce­si sak­lı­dır.

Bir gün bir grup sa­hâ­bî, Pey­gam­ber Efen­di­mi­z’e gi­de­rek, “Yâ Re­sû­lal­lah, geç­miş ta­rih­ler­de uzun ömür­lü üm­met­ler­den bir adam, Al­lah yo­lun­da bin ay sa­vaş ya­pa­bi­li­yor­muş. Bin ay, sek­sen kü­sur se­ne edi­yor. Biz bü­tün öm­rü­mü­zü har­ca­sak, bu ada­mın sa­de­ce o se­va­bı­na eri­şe­mi­yo­ruz” der­ler. Bu­nun üze­ri­ne Rab­bü’l-âle­min,

“Biz, o Kur’an’ı Ka­dir ge­ce­sin­de in­dir­dik. Sen, Ka­dir ge­ce­si­nin ne ol­du­ğu­nu bi­lir mi­sin? Ka­dir ge­ce­si, bin ay­dan ha­yır­lı­dır” (Kadr 97/1-3) me­âlin­de­ki âyet­ler­le baş­la­yan Ka­dr sû­re­si­ni in­zal bu­yu­ru­yor. Böy­le­ce sa­hâ­bî­le­rin di­le ge­tir­di­ği bu sı­kın­tı­dan üm­met-i Mu­ham­med’i kur­ta­rı­yor ve bu ge­ce­nin be­re­ke­tin­den ya­rar­lan­ma­mı­zı em­re­di­yor. An­la­şı­lı­yor ki, o bir ge­ce­yi ih­ya et­ti­ği­miz­de, o in­sa­nın bin ay sa­va­şa­rak el­de et­ti­ğin­den da­ha faz­la­sı­nı ka­zan­ma im­kâ­nı­na sa­hi­biz. An­la­ya­na ne bü­yük bir lu­tuf!…

Ra­ma­zan ayı, ha­yır ve be­re­ket ayı­dır. Kur’an ve oruç ayı­dır. Yü­ce rab­bi­miz bu ha­ki­ka­ti şöy­le ifa­de bu­yu­ru­yor: “Ra­ma­zan, öy­le bir ay­dır ki; Kur’an, in­sa­noğ­lu­na bir reh­ber, bu reh­ber­li­ğin apa­çık bir de­li­li ve doğ­ru­yu yan­lış­tan ayırt edi­ci bir öl­çü ola­rak bu ay­da in­di­ril­miş­tir. O hal­de içi­niz­den kim bu aya eri­şir­se, oru­cu­nu baş­tan ba­şa tut­sun. An­cak has­ta ve­ya se­ya­hat üze­re olan­lar, tu­ta­ma­dı­ğı gün­ler sa­yı­sın­ca baş­ka gün­ler­de (ka­za et­sin). Al­lah si­ze ko­lay­lık di­ler, güç­lük is­te­mez.” (Ba­ka­ra 2/185)

Rab­bi­mi­zin mu­hak­kak çok bü­yük hik­met­le­re meb­ni ola­rak farz kıl­dı­ğı oruç iba­de­tiy­le il­gi­li ola­rak, ba­kın Pey­gam­be­ri­miz (s.a.v) ne bu­yu­ru­yor: “Oruç, ate­şe ve kö­tü­lük­le­re kar­şı bir si­per­dir. Siz­den bi­ri­niz oruç­lu ol­du­ğu­nuz gün­de kö­tü söz ko­nuş­ma­sın ve kav­ga et­me­sin” (Bu­hâ­rî, Savm, 9; Müs­lim, Sı­yâm, 163) ve, “Kim ina­na­rak ve mü­kâ­fa­tı­nı Al­lah’tan bek­le­ye­rek oruç tu­tar­sa, doğ­du­ğu ilk gün­kü gi­bi gü­nah­lar­dan te­miz­len­miş olur.” (Bu­hâ­rî, Faz­lü Ley­le­ti’l-Kadr, 1; Müs­lim, Sa­lâ­tü’l-Mü­sâ­fi­rîn, 175; Ebû Dâ­vûd, Sa­lât, 318; Amed b. Han­bel, Müs­ned, 2/241). Oruç, kur­şun iş­le­mez zır­hı, kı­lıç kı­ran kal­ka­nı ile müs­lü­man­la­rı her tür­lü kö­tü­lük­ler­den ve ateş­ten ko­ru­yan bir si­per­dir. Kul­luk şu­uru­nun ola­ğa­nüs­tü gü­zel bir ifa­de­si­dir. Kalp­le­re iman ne­şe­si sa­çan, gö­nül­le­re sev­gi ve kar­deş­lik duy­gu­la­rı yer­leş­ti­ren bir iba­det­tir.

İş­te bu se­bep­le ra­ma­zan oru­cu şer‘î bir özür ol­ma­dan bı­ra­kıl­ma­ma­lı­dır. Sev­gi­li Pey­gam­be­ri­miz (s.a.v) bu­yu­ru­yor­lar ki:

“Al­lah’ın mü­sa­ade et­ti­ği du­rum­lar dı­şın­da ra­ma­zan­da bir gün oru­cu­nu bo­zan kim­se, ömür bo­yun­ca oruç tut­sa da­hi ra­ma­zan­da tut­ma­dı­ğı o gü­nün se­va­bı­na ula­şa­maz.” (Ebû Dâ­vûd, Savm, 38; İbn Mâ­ce, Sı­yâm, 14; Dâ­re­kut­nî, es-Sü­nen, 2/211)

Bu ara­da unu­tul­ma­ma­sı ge­re­ken bir ko­nu da, bü­tün iba­det­le­ri­miz­de ol­du­ğu gi­bi oru­cu­mu­zun da yal­nız rab­bi­mi­zin rı­za­sı ni­ye­tiy­le ol­ma­sı mec­bu­ri­ye­ti­dir. Al­lah rı­za­sı­na da­yan­ma­yan hiç­bir amel iba­det de­ğil­dir. Hz. Pey­gam­ber (s.a.v), “Bü­tün amel­ler ni­ye­te gö­re de­ğer­len­di­ri­lir” bu­yur­mak­ta­dır. (Bu­hâ­rî, Bed’ü’l-Vahy, 1, İmân, 41, Ni­kâh, 5, Me­nâ­kı­bü’l-En­sâr, 45, Itk, 6, Ey­mân, 23, Hi­yel, 1; Müs­lim, İmâ­re, 155. Ay­rı­ca bk. Ebû Dâ­vûd, Ta­lâk, 11; Tir­mi­zî, Fe­zâ­ilü’l-Ci­hâd 16; Ne­sâî, Ta­hâ­ret, 60, Ta­lâk, 24, Ey­mân 19; İb­n Mâ­ce, Zühd, 26)

Al­lah Re­sû­lü’nün, “Ni­ce oruç tu­tan var­dır ki, oru­cun ona aç­lık­tan baş­ka bir fay­da­sı yok­tur” (İbn Mâ­ce, Sı­yâm, 21; Ah­med b. Han­bel, Müs­ned, 2/373; Hâ­kim el-Müs­ted­rek, 1/431; Ta­be­râ­nî, el-Mu‘ce­mü’l-Ke­bîr, 12/382; Hey­se­mî, Mec­mau’z-Ze­vâ­id, 3/202) ve “Kim kö­tü söz­le­ri, iş­le­ri bı­rak­maz­sa o kim­se­nin ye­me­si­ni, iç­me­si­ni ter­ket­me­si­ne Al­lah’ın ih­ti­ya­cı yok­tur” (Bu­hâ­rî, Savm 8, Edeb 51; Ebu Dâ­vûd, Savm, 25; Tir­mi­zî, Savm, 16; İbn Mâ­ce, Sı­yâm, 21) uya­rı­la­rı­nı gör­mez­den ge­le­me­yiz.

Bu öl­çü­le­re gö­re dü­şü­nül­dü­ğün­de; di­lin­den kö­tü söz ve de­di­ko­du düş­me­yen, gön­lün­den kin, ha­set ve düş­man­lık duy­gu­la­rı si­lin­me­yen, elin­den ve aya­ğın­dan kö­tü­lük­ler git­me­yen, ha­yır ve ha­se­nat­la yok­sul­la­rın, kim­se­siz­le­rin ya­nın­da yer al­ma­yan kim­se­ler, ger­çek­ten oruç tut­muş ola­bi­lir­ler mi? Ya da sa­de­ce vü­cu­du, mi­de­yi, böb­rek­le­ri din­len­dir­mek, per­hiz yap­mak ve ki­lo ver­mek dü­şün­ce­siy­le tu­tu­lan oruç, ger­çek­ten oruç ola­bi­lir mi?

Tek­rar ha­tır­la­ta­lım ki, oru­cuy­la, te­ra­vih na­maz­la­rıy­la, Ka­dir ge­ce­siy­le ra­ma­zan ayı bi­zim için bir ha­zi­ne ve bü­yük bir fır­sat­tır. Üs­ta­dım de­miş­ti ki: “Bu dün­ya âh­ire­tin har­ma­nı­dır. Bu dün­ya­da ne azık eder­sen, öbür dün­ya­da an­cak onu yi­ye­bi­lir­sin. Ora­da onun­la ge­çi­ne­bil­mek zo­run­da­sın.”

Bu fır­sat­lar eli­miz­den bir bir çı­kıp gi­der­se, baş­ka bir fır­sa­ta vak­ti­miz ola­cak mı? Ebe­dî ha­yat­la yüz yü­ze gel­di­ği­miz o an­da, han­gi ame­lin bi­ze fay­da­sı ola­cak?

O hal­de bu Kur’an ve oruç ayı­nın kıy­me­ti­ni bi­le­lim. Kur’an ve oruç­la di­ri­len bir mü­min ola­lım. Na­maz ve zi­kir­le, fa­kir ve yok­sul­la­ra ha­yır ve ha­se­nat­la bu fır­sa­tı en iyi şe­kil­de de­ğer­len­di­re­lim. Ara­mız­da­ki kin ve düş­man­lık ateş­le­ri­ni sön­dü­re­lim; bir­bi­ri­mi­zi se­ve­lim, kar­deş ol­du­ğu­mu­zu unut­ma­ya­lım. Tam bir tes­li­mi­yet­le Al­lah’a sı­ğı­nıp, hiç de­ğil­se bu ay­da ge­ce­mi­zi, gün­dü­zü­mü­zü, bü­tün za­man­la­rı­mı­zı iba­det ni­ye­tiy­le ya­şa­ya­lım. Ru­hu­mu­zu, fik­ri­mi­zi, ben­li­ği­mi­zi, ah­lâ­kı­mı­zı, in­san­lı­ğı­mı­zı ve dün­ya­mı­zı oruç­la ye­ni­le­ye­lim.

Umu­lur ki bu mü­ba­rek va­kit­ler, rab­bi­miz­le ya­kın­laş­ma­da ve bü­tün bir ha­ya­tı iba­de­te dö­nüş­tür­me­de bir dö­nüm nok­ta­sı, bir baş­lan­gıç olur.

Muhammed Saki Erol / Semerkand Dergisinden Alınmıştır.


Warning: Use of undefined constant rand - assumed 'rand' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yusufbah/public_html/wp-content/themes/ribbon/single.php on line 35

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.