“Yılbaşı” yahut “darağacının gölgesinde eğlence”
Bir idam mahkûmunun son saatlerini mutlu bir şekilde geçirmesini istiyorsanız, ona yapabileceğiniz en güzel sürpriz, affedildiğini ve az sonra serbest bırakılacağını müjdelemektir. Hattâ, bu arada kendisini tepeden tırnağa giydirip üzerine mükellef bir de ziyafet çekebilirsiniz.
İnfaz ânı geldiğinde, önündeki kapının özgür bir dünya yerine darağacına açıldığını gördüğü zaman kandırılmış olduğunu anlasa bile, zavallı mahkûmun hiç değilse bu dünya üzerindeki son birkaç saatinde mutluluğu yakalamış olması ona yapılmış bir iyilik sayılır mı, sayılmaz mı?
Eğer bir idam mahkûmuna ömrünün son saatinde yapılan böyle bir “şakayı” gaddarlık olarak düşünüyorsanız, acele etmeyin:
Her birimiz, bir darağacına çıkmak üzere olduğumuzu bize unutturacak tuzaklarla çevrilmiş bulunuyoruz. Hattâ, infaz saatinin yaklaşması bile bizim için başlı başına bir eğlence vesilesi teşkil ediyor. Haftalar öncesinden başlayan yılbaşı eğlencesi hazırlıkları, güle oynaya ölüme doğru koşmaktan başka nedir ki?
Birkaç saatlik bir eğlence için harcanan emeklerin, ortaya dökülen paraların hesabını bilen yok. Eğlence merkezleri, oteller, televizyonlar tarihî bir güne hazırlanıyorlar! O gün için süslenmemiş bir dükkân, özel olarak aydınlatılmamış bir cadde kalırsa, çağdaş yaşamın şeair hükmündeki ritüellerinden belki de en önemlisi ihmal edilmiş olur! Havaî fişek gösterileri ise, sıradan düğünlerin bile vazgeçilmez unsurları arasında girmişti; yılbaşı gecesinde, belediyelerimizin de katkısıyla, herhalde kişi başına düşen barut miktarında büyük patlamalar göreceğiz. O gece sahnelerde ve ekranlarda boy gösterecek “sanatçılarımız” bir işçinin yıllarca çalışarak ancak kazanabileceği parayı bir gecede cebe indirecekler. Bütün bu masraflar ise, bu eğlencelere talip olan kitleler tarafından karşılanacak. Kimsenin cebinde para olup olmaması da önemli değil; nereye gitseniz harcamalarınızı kredi kartı üzerinden on iki takside bağlıyorlar. Yani, birkaç saat eğleniyor, sonra da bir sene boyunca bu birkaç saatlik eğlencenin masrafını ödüyorsunuz. Şöyle de söyleyebiliriz:
Eğlenerek sadece yeni yılı karşılamış olmuyorsunuz; aynı zamanda, yeni yılın bir borç yüküyle beraber gelmesini temin etmiş oluyorsunuz.
Pek çok şey kutlanır; ama yılbaşı kutlamalarının mantığını çözebilmek, daha doğrusu buna bir mantık yakıştırmak hiç de kolay değildir.
Kutlanan şey bir yılın daha geride kalması ise, o dönmemek üzere gitmiştir. Yeni bir yılın gelmesi ise, o da gittikçe azalan ve tükenmekte olan yıllardan birisidir. Eğer bu dünya üzerinde ebedî bir hayatımız olsaydı, bunu yılların yenilenmesi olarak kabul eder ve kendimize yeni bir eğlence vesilesi bulmuş olurduk. Fakat ne tarafından bakarsanız bakın, bir yılbaşı demek, tükenişe bir miktar daha yaklaşmak demektir. Bunu mu kutluyor insanlar?
“Maksat vakit geçirmek; başka bir anlamı yok” denecekse eğer, bu da bizi bir başka açmazla karşı karşıya bırakıyor:
Vakit yalnız geçmez, ömürle beraber geçer. Vaktimizi ne kadar hızlı harcarsak, ömür de o kadar hızla geride kalmış olur. Hattâ ilerleyen yaşlarda bu kaçınılmaz bir âkıbettir: Bir sene, yirmi yaşındaki bir genç için bir ömrün yirmide biri iken, kırk yaşına gelmiş birisi için ömrün sadece kırkta biri demektir. Onun için, kırk yaşındaki insanlar, yirmi yaşındakilere göre, zamanın aşağı yukarı iki misli hızlı geçtiğini hissederler. Fakat bu hızlanmanın da “zaman geçirememekten” ileri gelen can sıkıntısına faydası olmaz. Onun için, “Gençlikte günler kısa yıllar uzun, ihtiyarlıkta ise günler uzun, yıllar kısadır” denmiştir. Hiç kuşkusuz, insan için ideal olan “Vakit geçsin, ama ömür yerinde dursun” şeklindeki bir formüldür; fakat böyle bir formül henüz icad edilmiş değildir. Daha doğrusu, bu formül sonsuzluk âlemine ait bir kavram olup bizim fâni dünyamızla bir münasebeti yoktur.
Yeni bir yılın gerçekten bir anlam ifade edecek ve kutlanmaya değecek tarafı varsa, o da, ebediyete bakan yönüdür. Bu taraftan bakıldığında, ne geçmiş yıllar yokluğa karışır, ne gelecek olanlar tükenir.
Ebediyet âlemine mahsulât yetiştiren bir tezgâh olarak baktığımızda, bize şu an için geçmişte kalmış olarak gözüken bütün zamanların Yer ve Gökler Rabbi tarafından indirilen nimetlerle dolu olarak yaşandığını görürüz. Aynı şey gelecek olan yıllar için de söz konusudur; şu farkla ki, onlar henüz açılmamış armağan paketleridir. Asıl güzelliği ve heyecanı da o paketlerin henüz açılmamış olmasındadır.
Gelecek yılın bize ne getireceğini bilmiyoruz. Fakat onun rahmeti ve hikmeti herşeyi kuşatan bir Rab tarafından gönderileceğini biliyoruz. Bu, geleni kutlamak için bize yeterli olan bir bilgidir—fakat gaflet içinde tepinerek, insan şeytanlarının tuzaklarına alın terimizi saçarak değil.
Yeni bir yılı kutlamak gerekecekse, bunun en doğru yolu, onu ebedî bir hayatın sermayesi yapmak ve kendimizi ebedî hayata lâyık hale getirmeye çalışmaktır.
Ümit ŞİMŞEK
Warning: Use of undefined constant rand - assumed 'rand' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yusufbah/public_html/wp-content/themes/ribbon/single.php on line 35