Toplumda Yerleşik Kur’an Dışı Sözler Reviewed by Momizat on . Kimi zaman düşünmeden bilinçsizce söyleniyor da olsa dine tamamen aykırı olan onlarca söz yerleşmiş toplumda. Duyduğunuzda bir anda irkilmenize yol açan, Kur'an Kimi zaman düşünmeden bilinçsizce söyleniyor da olsa dine tamamen aykırı olan onlarca söz yerleşmiş toplumda. Duyduğunuzda bir anda irkilmenize yol açan, Kur'an Rating:
Buradasınız: Ana Sayfa » İslam » Toplumda Yerleşik Kur’an Dışı Sözler

Toplumda Yerleşik Kur’an Dışı Sözler

Kimi zaman düşünmeden bilinçsizce söyleniyor da olsa dine tamamen aykırı olan onlarca söz yerleşmiş toplumda. Duyduğunuzda bir anda irkilmenize yol açan, Kur’an’a ve dine karşı saygısız üslup içeren sözleri söyleyen kişiyi kesinlikle uyarmak gerekir. Neden yanlış olduğu açıklanmalı ve kişi Kur’an’la uyarılmalıdır.

 

İnsanların en fazla düştükleri hata, yaşamın en ciddi konusu olduğu halde dinin hafife alınması. Din ve dini kavramlar konusunda espri yapmak, fıkra anlatmak ve bu konudaki espri, fıkra ve karikatürlere gülmek çok normal davranışlar gibi görülür. İnternette cennet, cehennem, şeytan kelimelerini arattığınızda karşınıza sayfalarca karikatür ve fıkra çıkar. Dahası muhafazakar olarak bilinen websitelerinde bile dini ögeler üzerine karikatür ve fıkralar görebilirsiniz. Allah, dini eğlence edinenleri azapla müjdelediği halde, bu tehlikeyi birçok insanın rahatlıkla göz ardı edebiliyor olması hayret vericidir.

 

İnsanlar arasında ağız alışkanlığı haline gelmiş sözlerden bir kısmını aşağıdaki satırlarda bulacaksınız. Tümü için Rabb’imi tenzih eder, yüceltirim.

 

Bazı kişilerden, “Kur’an bugüne cevap vermiyor, geçmişte kaldı” -haşa- sözlerini duyarız. “Kur’an’ı çağa uydurma” isteği, gerçekte insanların, Kur’an’ı kendi cahiliye sistemlerine uydurma çabasıdır. Kur’an bugünle iç içedir; anlatılan her olay karşılaşılacak bir olaydır. O dönemde yaşanmış bitmiş demek Kur’an’ın ruhuna aykırıdır.

 

“Din ve bilim ayrıdır” demek ise tam bir cehalettir. Bilim, üstün güç sahibi Allah’ın yarattıklarını incelemek için vardır. Kur’an, insanları bilimsel araştırmalar yapmaları yönünde teşvik eder, pek çok ayetle gökler, yer ve yarattığı her şey üzerinde derin düşünmeye, ‘alim’ olmaya yönlendirir. Allah’ın yarattığı her şey, Allah’ın yüceliğinin ve büyüklüğünün kanıtıdır.

 

Yukarıdaki çarpık görüşün bir sonraki aşaması bilim ve dinin çatıştığı düşüncesidir. Bilim, evreni ve içindeki varlıkları incelemenin ve Allah’ın yaratışındaki üstünlüğü keşfederek insanlığa açıklamanın yoludur. Dolayısıyla sıklıkla gündeme getirilen bu gibi iddiaların anlamsızlığı da çok açıktır. Dinin, Allah’ın yaratmasındaki detaylara ulaşma yolu olarak benimsediği bilimle çelişebileceği düşüncesi yanılgıdır.

 

“İslam yüzünden ülkeler bu kadar geri kaldılar” inanışı da son derece cahilcedir. Asr-ı Saadetten bu güne geçen 14 yüzyılın ilk 12’sinde, Müslüman devletler, dünyanın en büyük güçleri arasında yer almıştır. Müslümanların siyasi, askeri, bilimsel, kültürel anlamda geri kalması, geçtiğimiz iki yüzyıla has, “olağandışı” bir durumdur. İslam dünyası bilim, teknoloji, kültür, sanat, düşünce gibi alanlarda, çok uzun süre dünyanın öncüsü olmasına rağmen diğer medeniyetlerden geri duruma düşmüştür. Öte yandan diğer medeniyetlerde üretilen birtakım yanlış felsefe ve ideolojiler de, 19. yüzyıldan itibaren bazı Müslümanları etkisi altına almıştır. İslam’ı temsil etme iddiasıyla ortaya çıkan, ama gerçekte İslam ahlakına tamamen aykırı vahşetler uygulayanlar ise İslam dışı radikallerdir.

 

Toplum genelinde, “din belli bir yere kadar yaşanır, aşırıya kaçmamak gerekir” gibi Kur’an dışı bir mantık yerleşiktir. Allah, “Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et.” (İnşirah Suresi, 7) buyururken, “aşırı”dan kastedilen ne kadarıdır ve bunun kıstasını insan mı koyacaktır? Kur’an’da tarif edilen mümin modeli, Allah’ın hoşnutluğunu ve sevgisini bütün kişisel çıkarların üzerinde tutan, ahiretine yönelik ciddi bir çaba içinde olan samimi ve dürüst insan karakteridir.

 

“Din başka, dünya işleri başka” diyerek günün 23 saatini Allah’tan uzak yaşayan kimi insan, 1 saatten az bir vaktini namaz kılmaya ayırır ve bununla kendini yeterli görür. Oysa insanın ibadetleri, hayatı ve ölümü, tümü Allah içindir.

 

” Bu yaşta din yaşanır mı? Yaşlanınca nasılsa köşene çekilir, ibadetini yaparsın, hacca gidersin” gibi sözler de Kur’an’a terstir. Kur’an yalnızca yaşlıları değil, iyi ve kötüyü ayırt edebildiği, aklı olgunlaştığı ve şuuru açıldığı yaştan itibaren her insanı muhatap alır. Ve her insan ölene kadar Kur’an’dan sorumludur. Dahası yaşılıkta acz vardır. İbadete yönelme vakti gençliktir.

 

“Allah neden kötü ve zarar veren şeyler yaratıyor?” diye sorar birçok insan. Kuşkusuz en önemli sebeplerden biri, insanın dünya hayatında zorluk ve sıkıntıyla eğitilmesidir. Allah merhamet edenlerin en merhametlisidir ve dünya hayatındaki eksiklikleri göstererek, insanları ahiretteki sonsuz azaba karşı uyarıp korkutur. İnsan böylece aczini ve Allah’ın yardımına ne denli muhtaç olduğunu daha iyi kavrar, verilen nimetlerin önemini daha iyi takdir eder. İmtihan anında ise iman eden ve etmeyen insanlar birbirinden ayrılır. Zorluk yaşayan kişi samimi iman sahibiyse sıkıntı duymaz, sabreder, tevekkül eder. Sıkıntısını giderecek olan Allah’tır; O’ndan yardım diler. Bu, iman sahibinin eğitim sürecidir.

 

Dini tam olarak yaşamayan birçok aile çocuklarına Allah’ı -haşa- “Allah Baba” olarak tanıtır. Adeta Hristiyanlıktaki teslis (üçleme) inancına benzeyen bu ifade, Kur’an ve İslam dışıdır; dine uygun olmayan bir üsluptur. Çocuk bu şekilde yanlış olarak yönlendirilmiş olur.

 

“Her şeyi Allah yarattı, peki -haşa- Allah’ı kim yarattı” gibi çarpık mantık ürünü sorularla ise bir yere varılamayacağı açıktır. Çünkü bu soruların sonu gelmez. Allah yaratır, yaratılmaz.

 

Allah’tan çok uzak yaşadığı halde kimi insan “Allah nasılsa bağışlar” diyerek hata ve günahlarına devam eder. “Allah, yarattığı kuluna azap etmez” düşüncesindeki bu kimse, “Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.” (Kehf Suresi, 36) ayetinde söz edilen kişi gibi ahirette iyi bir yerde yaşayacağını zanneder.

 

Bir soruya verilen “İnşaAllah” cevabı genellikle olumsuz anlamda anlaşılır. Karşılığında “İnşaAllahı, maşaAllahı yok”  der kimi insan. Oysa inşaAllah, Allah dilerse anlamındadır ve Rabb’imiz bir iş yapılmadan önce bu kelimenin söylenmesini emreder.

 

Birçok insan da, “cehennemde biraz yanıp cennete girerim” diyerek cehennemi hafife alır, günah işlemeyi kendine meşru görür. Oysa, “… kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 81) Parmağının ucu yandığında bile acı duyarken, insanın, cehennem konusunda bu denli çirkin cesaret sergilemesinin asıl nedeni ahirete kesin bilgiyle iman etmiyor olmasıdır.

 

“Bu kadar günah işleyen insan var, cehennemde bana yer kalmaz” diyerek kendini rahatlatan kişilerin ise bilmedikleri bir şey vardır: “O gün cehenneme diyeceğiz: “doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek. (Kaf Suresi, 30) İlginç olan, kendince dar bir mekan olduğu için cehenneme girmeyeceği tahmininde bulunan kişinin, aynı şeyi cennet konusunda düşünmemesidir.

 

Birçok insan doğumu ve ölümü Allah’ın belirlediğine, insanı zorluktan kurtaranın ya da şifa verenin Allah olduğuna inanırken, günlük hayatta yaşananların Allah’tan bağımsız geliştiğini düşünür.  “Allah’ın hiç işi kalmamış da -haşa-bu ufak şeylerle mi uğraşıyor” der kimileri. Oysa evrendeki küçük-büyük her detay, insan yaşamındaki her an, her yeni olay Allah’ın dilemesiyle, O’nun üstün aklıyla ve O’nun belirlediği şekilde meydana gelir.

 

Örneğin sıcak çaydanlığın devrilmesinin Allah’tan bağımsız bir olay olduğunu söylerken, aynı çaydanlıktaki kaynar suyla eli yandığında olayın kaderinde olduğunu düşünmesi kişideki mantık çöküntüsünü gösterir. Yaşanan olay -boyutu her ne olursa olsun- kaderde olandır. “Kaderini yendi” ya da “kaderini değiştirdi” gibi sözler de bu bilgiden yoksun kimselerin söyledikleri cehalet dolu sözlerdir.

 

“Allah ona çok veriyor bana ise şu kadar veriyor. Bu -haşa- adalet mi?” demek, sonsuz adil olan Allah’ın adaletini sorgulamaktır. İnsan imtihan amacıyla dünyadadır. Ve Allah kimi kulunu varlıkla kimini de yoklukla sınar. Dahası varlıkla sınanmak insanı daha fazla zorlar.

 

“Ben bu kadar iyilik ve hayır yapıyorum ama yine de bütün belalar beni buluyor. Her çeşit kötülüğü yapan da rahat rahat yaşıyor; bu nasıl adalet” gibi sözler de dünya hayatındaki imtihanı kavrayamamış kişilerin sözleridir. Tüm bu düşüncelere en güzel cevap yine Kur’an’dan gelir: Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azaplandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (Tevbe Suresi, 85)

 

“Günahın benim boynuma” sözü de sıklıkla duyduğumuz bir söz. Kimin ağzından çıkarsa çıksın, gerçekte şeytanın fısıldadığı bir cümle. Kur’an’ın bildirdiğine göre ise kimse bir başkasının günahını yüklenemez.

 

“Allah’ın sopası yok” -haşa- sözü de sanırım söylenen sözlerin en cahilce olanlarından. Saniyelerle süren depremlerde beton blokları sallayan, yerle bir eden, volkanları patlatan ancak tümünü imtihan amacıyla ve hikmetle yaratan Allah’ın sonsuz gücünü gereğince takdir edememenin sonucudur bu söz.

 

“Üzerimde nazar var, sürekli başıma birşey geliyor?”, “Neden belalar hep beni buluyor?”… Bu sözler, dünya hayatının gerçeğinden gaflette olan kişilerin yaşadıkları zorluklar karşısındaki ifadeleri. Dünyanın ve insanın yaratılış amacı imtihandır. İnsan imtihan olarak Allah’a bağlılığını kanıtlar. Allah’ın hoşnutluğunu kazanma yolunda çektiği çilelerle insan eğitilir, imanı olgunlaşır.

 

Ya da tam aksine, “Ben Allah’ın sevgili kuluyum. Olmasam bana bu kadar güzel bir hayat yaşatmazdı.” diyen bazı kişiler de  rahat yaşamlarının verdiği güvenle doğru yolda olduklarını ifade ederler. Oysa bunun bir ölçü olmadığı Kur’an’daki “Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 55-56) ayetiyle haber verilir.

 

Yaşanması ihtimali bulunan tehlikelerden konu açıldığında, “işte Allah’a emanet yaşıyoruz” diyen insanlar görürüz. Kuşkusuz Allah’a emanetiz ancak bu söz, Allah’ın üzerimizdeki ve tüm evrendeki kontrolüne, gücü ve hakimiyetine -haşa- güvensizlik ifadesidir. Allah’a emanet olan, en büyük gücün koruması altındadır.

 

Yukarıdaki cümle gibi “işi Allah’a kalmış” sözü de aynı güvensizliğin sonucudur. Her insanın her işi Allah’ın kontrolündedir. Bu şekilde düşünen kişi de Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremez. Hatta bu sözü dahi söyleyemez.

 

Aynı şekilde “şansa yaşıyoruz” demek de uygun bir ifade değildir. İslam’da şans ya da talih yoktur. Her insan Allah’ın sonsuz öncede belirlediği kaderini yaşar. ” Başına konan talih kuşu” da, başına gelen musibet de kişinin imtihanıdır. Hatta daha da ileri giderek söylenen “talihsiz, bahtsız, kadersiz” gibi sözler Allah’ın yarattığı kaderi beğenmemek-haşa- isyan etmek anlamındadır.

 

“Ben ibadetlerimi yapamıyorum ama kalbim temiz; önemli olan bu” sözü ise Allah’ın buyruklarını hafife almaktır. Bu sözler, ibadetlerini uygulamaktan kaçınan ve yanlış bir yaşam tarzını Müslümanlık olarak görmeye/göstermeye çalışan kişinin samimiyetsiz ifadeleridir. Kur’an’a göre kalbi temiz olan insan, Allah’a itaat eden, O’nun emir ve yasaklarına uyan, sürekli Allah’ı anan ve kalbi Allah’ın zikriyle “mutmain” olmuş (tatmin bulmuş) kişidir.

 

“Çalışmak ibadettir” sözünü de sık sık duyarız. Kuşkusuz inanan her insan temiz ve iyi bir ahlak göstererek çalışır. Ancak çalışarak zaten ibadet edildiğini ve Kur’an’ın hükümlerini yerine getirmeye gerek olmadığını düşünmek yanılgıdır. İbadet, Allah’a kulluktur; işi gereği insanlara yardımcı olmak ise yalnızca Allah’ın hoşnutluğu amacıyla yapılırsa ibadettir.

 

“Allah’ın unuttuğu yer”– haşa- “Allah’ın unuttuğu insan” gibi sözler de büyük yanılgıdır. Allah asla hiçbir şeyi unutmaz. Allah Hafız’dır.

 

Kimileri de “bu hacı hoca takımı…” diye başlayan cümlelerle bağnaz ve müşrik kesimi kıstas alır ve tüm Müslümanları aynı şekilde değerlendirirerek, kendince küçümsemeye çalışır.

 

Duygusallığın insanı nereye sürüklediğine iyi birer örnek olan sözler: “Eğer Allah bana cenneti bahşetse, sensiz girmem”, “Onu o kadar seviyorum ki onunla cehenneme bile giderim.”, “Öyle nefret ediyorum ki onun gittiği cennete gitmem”… Ya da inkarcı olduğu açık olan kişinin yaptığı dünyevi bir iyilik karşısında, “o cennete girmezse ben hiç girmem”

 

Yakını ölen kimselerin söyledikleri “Allah’ım biz şimdi ne yapacağız; neden onu bizden aldın?”, “vaktinden önce öldü, zamansız öldü, ölüm ona yakışmadı” gibi akıl ve din dışı sözler isyan içerir. Ölüm her insana yakışır; çünkü Allah’ın takdiridir. Toplumda “sıralı ölüm” denilen yaşa göre ölüm sırası, Kur’an’a uygun değildir. Sırayı da, ölüm şeklini de belirleyen Yüce Allah’tır.

 

Ahiretten söz edildiğinde, “oraya gidip de dönen var mı, nereden biliyorsun?” der kimileri.  Anlatım Kur’an’dan ise “gidip dönmüş” olmak gerekli değildir. Çünkü Kur’an ölümü ve ahiret hayatını detaylı tarif eder.

 

Son olarak, “dünyada mekan ahirette iman” sözü, “dünyada iman” olmalı ki ahiretteki “mekan” en güzellerinden olabilsin.

 

Fuat Türker

Yazar hakkinda

Web Master

Teknoloji meraklısı, dinini gerektiği gibi yaşamaya ve insanlara elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışan bir kul.

Kayıtlı içerikler : 178

Yorum yaz

 

© 2008 - 2016 Yusuf BAHAR - Kaynak gösterilerek alıntı yapmaya açıktır. Bilginin borcu, onu paylaşmaktır. Umarım ki bu vesileyle bir hayır duası ola, o da inşeAllah bizi kurtara.

Scroll to top
Ücretsiz Hizmetler